Sahne Tasarımı 5 Başlık

Sahne Tasarımı

 

Bu işe nasıl başladım?

Herkesin en çok sorduğu soru bu aslında; özellikle de yeni tanıştığım ve ilk kez çalıştığım kişilerin.

Çok standart bir öyküm var demek isterdim ama diyemem. Geldiği noktada dönüp arkana baktığında aslında nereden nereye geldiğini anlayabiliyorsun. Bu yüzden bu işe nasıl başladığımı anlatacak en doğru zaman bu zaman belki de…

Çocukluğumdan bu yana hep çizdim, kendimi bildim bileli bir şeyler çizerim. Kolay bir çocuk olduğumu söylersem gerçekçi olmam, zor bir çocuktum, çok şımartıldım belki de bilmiyorum ama içimde hep haylaz bir çocuk vardı ve o çocuk halen içimde. O kadar yaramaz bir çocuktum ki ailem elime kağıt kalem vererek beni oyalardı. Evin her yerine bir şeyler çizerdim, halının altı dahil! 😊

 

Aşağıda birkaç örnek paylaşıyorum, tarihleri ile hem de:

BURAYA COCUKKEN YAPTIGIN CİZİMLER EKLENECEK, BALON vs.

 

Özetle aslında bu iş çocukken başlamıştı…

 

Bu iş hayatımda nasıl gelişti ve evrildi?

İlk okulda resim yarışmalarına katıldım, hiç beklemediğim halde iyi performans sergilemiştim, İstanbul’da ilk okul öğrencileri arasında yapılan bir yarışmada il genelinde 1. olmuştum – aşağıdaki resim ile:

 

Lise dönemine geçişimle ailem Çanakkale’ye taşındı ve ben İstanbul’lu bir çocuk olarak Çanakkale’de İbrahim Bodur Lisesi’nde öğrenime başladım. Okulu sorarsanız Fen Matematik mezunuyum ama bu alanda bir iş yapmayacağım belliydi, ben çizmeye hep devam ettim. Sonunda ne olacağını bilmiyordum ama sürekli kendimi bu alanda geliştirmeye devam ediyordum, çizim yapmak benim için bir hayat rutini olmuştu sanki. Lisede hatırladığım kısım okulda hala asılı olan Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni yazmamdı, bu konu beni halen çok mutlu ediyor.

 

Sahne Tasarımı branşı hayatıma nasıl girdi?

Lise’de en yakın arkadaşım Burak Altay benden bir dönem üstteydi, 9 Eylül Güzel Sanatlar Oyunculuk Bölümü’nü kazanınca şehirden ayrıldı. Ben ise aynı yıl Edirne’de seramik okumak üzere dayımın yanına gittim fakat bir gün Burak beni aradı “Burada bir bölüm var tam sana göre, bir şeyler çiziyorlar kocaman dekorlar yapıyorlar, düşünsene burada okuduğunu sen dekoru yapacaksın ben o sahnede oynayacağım!” dedi. Bu konuşmayı hala bir araya geldiğimizde hatırlarız, benim “Sahne Tasarımı”nı branş olarak ciddi anlamda ele almam bu konuşma sonrası oldu.

 

Soluğu İzmir’de aldım!

Yetenek sınavı için yaklaşık 1 sene çalışmam gerekiyordu, şu an halen saygıyla andığım Candan Günay beni asker gibi çalıştırdı diyebilirim. Edirne’ye döndüm, halen onun verdiği ödevleri yapar ve postayla gönderirdim ona, sayfalarca revizyonla bana geri dönerdi. Çok zorladı beni, iyi ki de zorlamış. Hem okulun yetenek sınavını kazanmamda hem bugün düstur edindiğim disiplinde katkısı çok büyüktür.

 

Okulu kazandım, artık 9 Eylül Güzel Sanatlar Sahne Tasarım Bölümü öğrencisiydim, hiç kolay olmasa da…

 

Sahne Tasarımı Üniversite Yılları & Sonrası

 

Hikayenin bir diğer kısmı ise burada başlıyor, klasik öğrenci çalışmaları, herkes çok yetenekli, çok başarılı, farklı olmak ayrışmak zor fakat yeteneğin sadece çalışarak olmayacağını çok iyi deneyimledim.

Graffiti yaptım mesela, rap kültürüne olan bağlılığım beni buna itti. Geçenlerde bir hesapta ilk yaptığım BlueJean dergisinde çıkan graffiti eserimi gördüm, çok etkilendim – çok küçüktüm aslında dedim kendi kendime.

Okul ile birlikte İstanbul’a gidip gelmeye başladım, çünkü aslında tornasından geçmem gereken isimler vardı, Ali Nur Velidedeoğlu, Ali Cem Köroğlu gibi…

Hepsinden, herkesten bir şeyler aldım cebime koydum, sadece bildiğim şeyi yaptım, hayal ettim ve çizdim. Okul ve onlar bana teknik öğretti, malzemenin doğasını öğretti, kütleyi öğretti, 3 boyutta yapılabilecek/yapılamayacak şeyleri gösterdi. Ekip çalışmasını öğretti, ekip olmayı, patron olmayı, çalışan olmayı, sanata bakışı ve bunun gibi daha bir sürü şey.

 

İZDOB Dekoratörü Kaan Güreşçi’nin hikayesi

Bir gün Devlet Opera Bale’si sınavı olacağından bahsetti çok değerli kostüm tasarımcısı Serdar Başbuğ, henüz 24 yaşımdaydım. Mümkün değil bana gelene kadar kimler vardır dedim, olsun sen şansını bir dene dedi. Dinledim onu, belki de birilerini dinlemek bana hep iyi geldi, Burak’ın telefonunu da dinlemek gibi.

Serdar Başbuğ’un lafıyla İzmir’de aldım soluğu.

Sınava girişimi unutmuyorum, bir tek kendimi oraya konduramamıştım ama oldu, uzun süren yetenek sınavı sonrası şans bana güldü ve İzmir Devlet Opera ve Balesi’nde kadrolu dekoratör olarak çalışmaya başladım.

Anlatırken bile şaşırmadan edemiyorum, okul biter bitmez neredeyse. Ama İstanbul – İzmir arası mekik dokumaya devam ettim; reklam, tiyatro, bale, opera hepsini deneyimledim. Hatta yine Burak’ın bir telefonuyla dizi denemem oldu ama kendimi Opera, Tiyatro ve Reklam projesinde iyi hissettiğim kadar iyi hissetmediğimi fark ederek o konuyu kendi içimde kapattım o dönem. 😊

 

İşte bu akış sonrası hep çalışmaya devam ettim, kendimi geliştirmek için çabaladım, çok hırslıydım ama bu hırsım hep kendimleydi. Bugün bu hırs hala heyecanla yerini koruyor, hep daha iyisini nasıl yaparım diye ciddi bir çabayla devam ediyorum. İnsanın sevdiği işi yapmasının en güzel tarafı da bu sanırım.